6.2 büyüklüğündeki deprem, büyük bir depremin habercisi mi? Prof. Dr. Şükrü Ersoy'un açıklamaları.
Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim ve Afet Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy CNN Türk'te Hakan Çelik ile Hafta Sonu programında 6.2'lik İstanbul depremine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ersoy; 'Her vatandaş ne tür bir evde oturduğunu bilme
Professor Dr. Şükrü Ersoy'un CNN Türk'te yaptığı İstanbul deprem risk değerlendirmesi, şehrin sismik kırılganlığını ve hazırlık eksikliğini gözler önüne seren, oldukça çarpıcı açıklamalar içeriyordu. Ersoy, özellikle bazı ilçelerin risk altında olduğunu, detaylı bir haritayla göstererek kamuoyunu bilgilendirdi. "Vatandaşlar soruyor 'eve girelim mi, girmeyelim mi?' Ben de diyorum; Bunu bana geç sordunuz. Bu depremler olmadan önce evinizi gösterin. Her vatandaş ne tür bir evde oturduğunu bilmek zorunda," diyerek mevcut durumun vahametini vurguladı.
Ersoy'un açıklamalarının özünü oluşturan noktalar şunlardır: Marmara Denizi'nde gerçekleşebilecek bir depremin kıtalararası sonuçlar doğurabileceğini, Türkiye'nin bekasını tehdit edebilecek bir beka sorunu olduğunu belirtti. "Bundan sonra İstanbul'da deprem olmayacak demek çok tehlikeli. Hiç mi tarih okumuyorsunuz?" diyerek tarihsel deprem kayıtlarına dikkat çekti ve halkı yanıltıcı iyimserliklerden uzak durmaları konusunda uyardı. 6.2 büyüklüğündeki son depremin "yaşandı bitti" şeklinde geçiştirilmesinin tehlikeli olduğunu vurgulayarak, zemin etkisinin ve ivme değerlerinin önemini açıkladı. 2023 depremlerinin 11 şiddetinde etkili olduğunu belirterek, 6.2'lik depremin ivme değerinin düşük olmasının yanıltıcı olabileceğini, zemin yapısının deprem dalgalarının etkisini artırabileceğini ve 2023 depremlerinde olduğu gibi yapıları zorlayıp hasar verdiğini ifade etti. "Depremin büyüklüğü etkilidir" söyleminin yanlış olduğunu, zemin koşullarının da büyük önem taşıdığını tekrarladı.
Kentsel dönüşümün 2012'de başlamasına rağmen yeterince hızlı ilerlemediğini, yıkılma riski taşıyan 300 bin civarında bina bulunduğunu, İstanbul'da 1 milyondan fazla konutun risk altında olduğunu ve bunların bir kısmının acilen yıkılması gerektiğini belirtti. Afetlerin en büyük sorunlarından birinin kaos olduğunu, 6.2 büyüklüğündeki depremde bile insanların sokaklarda toplanarak büyük bir alanı işgal ettiğini örnek gösterdi.
Artçı depremlerin süresiyle ilgili olarak, kırılmaya aday dört fay parçası olduğunu ve toplam uzunluğunun 120 km'yi geçtiğini, bu aktivitenin 2019'daki 5.8 büyüklüğündeki depremin olduğu bölgede gerçekleştiğini açıkladı. 4.3 büyüklüğündeki depremin Kumburgaz fayının en doğu ucunda olması nedeniyle yeni bir deprem serisinin başlama olasılığına dikkat çekti. Bu depremin artçıları izlenmeli ve küçük depremlerin doğuya doğru hareket edip etmediği kontrol edilmelidir. 4.3 büyüklüğündeki depremin yıkıcı olmaması nedeniyle normal sayılabileceğini ancak konumunun dikkat çekici olduğunu belirtti.
Maltepe örneğini vererek, sahil kesimlerindeki yüksek riskli bölgeleri haritalarla gösterdi, ancak bölgenin tamamının riskli olmadığını belirtti. Alçak katlı yapıların yüksek katlı binalara göre daha güvenli olduğunu, gökdelenlerin büyük depremlerde nasıl bir performans göstereceğinin bilinmediğini, Myanmar depreminde 1100 km uzaklıktaki Bangkok'ta 45 katlı bir binanın yıkılmasının bunun bir örneği olduğunu söyledi.
İstanbul nüfusunun en az 5 milyon azalması gerektiğini, bunu göçe zorlamaktan ziyade Anadolu'da cazip projelerle sağlamanın daha uygun olacağını belirtti. Şehir hayatının zorluklarına değinerek, trafik sorununa dikkat çekti.
İstanbul'un hangi ilçelerinin risk altında olduğuna dair açıklamalarında, şehrin merkezi ve Anadolu Yakası'nın nispeten daha güvenli olduğunu, Avrupa Yakası'nda Haliç'in kuzeyindeki bölgelerin, Başakşehir'in (kısmen) ve Sarıyer, Kağıthane, Eyüp gibi kuzey ilçelerinin daha sağlam zemine sahip olduğunu belirtti. Bağcılar, Zeytinburnu, Bakırköy ve Silivri gibi kıyı kesimlerinde ise zemin koşullarının daha zayıf olduğunu vurguladı. Dere yataklarının riskli alanlar olduğunu, sarı renkli zeminlerin (haritada) tehlikeli bölgeleri gösterdiğini, ancak sarı bölgedeki herkesin risk altında olduğu anlamına gelmediğini açıkladı.
Türkiye'nin hangi bölgelerinin güvenli olduğuna dair soruya ise, zemin koşullarının ve bina yapısının önemini vurgulayarak net bir cevap vermedi. Bodrum ve İzmir gibi deprem bölgesinde bulunan yerlerin bile uygun yapılaşma ile güvenli olabileceğini, güvenliğin zemin ve yapısal özelliklere bağlı olduğunu belirtti.
Cep telefonu sistemleriyle erken uyarı sistemlerine katılımını ifade ederken, bu sistemlerin amacının depremi önceden bildirmek değil, birkaç saniyelik bir zaman kazanarak önlem alma fırsatı sunmak olduğunu açıkladı. Merdivenlerin depremlerde en riskli alanlar olduğunu ve şokun evde atlatılması gerektiğini vurguladı.
Yeni bir deprem serisi olasılığı hakkında, 6.2 büyüklüğündeki depremden önceki stres dağılımını gösteren haritayı kullanarak açıklamalar yaptı. 1999 ve 1912 depremlerinin bölgeye stres yüklediğini, 6.2'lik depremin stres boşalmasına neden olduğunu ancak stres transferinin doğuya doğru Avcılar fayına doğru olduğunu ve bunun bir endişe kaynağı olduğunu belirtti. 4.3 büyüklüğündeki depremin Kumburgaz fayının ucunda oluşması nedeniyle olası bir deprem serisine işaret ettiğini ancak şu an için korkulacak bir durumun olmadığını ifade etti.
AFAD'ın resmi kurum olduğunu, Kandilli Rasathanesi'nin açıklamalarının da önemli olsa da resmi açıklamaların AFAD tarafından yapıldığını belirtti. Türkiye genelinde bin 200'ün üzerinde sismik ölçüm cihazı bulunduğunu ve Kandilli'nin tsunami izleme sorumluluğuna da sahip olduğunu ekledi.
Tsunami riskiyle ilgili olarak, geçmişte Marmara'da tsunamilerin yaşandığını, ancak okyanuslardaki kadar yüksek dalgaların beklenmediğini, 50'den fazla tsunami senaryosu üzerinde çalışıldığını ve simülasyonların tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Kıyıdan suların çekilmesinin tsunami habercisi olduğunu ve böyle durumlarda yükseğe çıkılması gerektiğini vurguladı.
Marmara Bölgesi'nin depreme hazırlık düzeyine ilişkin olarak, 2012 kentsel dönüşüm yasasından bahsetti, ancak çalışmaların yeterince hızlı ilerlemediğini, riskli binaların tahliye edilmesi gerektiğini belirtti. Dere yataklarının ve kıyı bölgelerinin riskli olduğunu, ancak aynı ilçenin yüksek kesimlerinde sağlam zeminlerin bulunabileceğini hatırlattı.
Son olarak, her gencin ilk yardım eğitimi alması gerektiğini, AFAD'da 1,5 milyon gönüllü bulunduğunu fakat gönüllü olmanın yetkinlik gerektirdiğini, sertifika alınmasının önemli olduğunu vurguladı. Marmara'nın deprem kaynağının sadece kuzey fay hattı olmadığını, güneydeki fayların ve Batı Anadolu'daki fayların da risk oluşturduğunu belirtti. 7 ve üzeri büyüklükte depremler üretebilecek birçok fayın varlığına dikkat çekerek depremin sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin sorunu olduğunu hatırlattı. 6.2'lik depremin Marmara'yı rahatlattığını düşünmenin iyimser bir senaryo olduğunu, kötümser senaryoyu göz önünde bulundurmanın daha doğru olacağını ancak panik havasına kapılmamak gerektiğini ve milli seferberlikle bu durumun üstesinden gelinebileceğini ifade etti. Büyük deprem olmayacağını düşünmenin iyimser bir senaryo olduğunu, depremin büyüklüğünün 7.4 değil de 7.2 olması arasında bile büyük farklar olduğunu ekledi.
Ersoy'un açıklamalarının özünü oluşturan noktalar şunlardır: Marmara Denizi'nde gerçekleşebilecek bir depremin kıtalararası sonuçlar doğurabileceğini, Türkiye'nin bekasını tehdit edebilecek bir beka sorunu olduğunu belirtti. "Bundan sonra İstanbul'da deprem olmayacak demek çok tehlikeli. Hiç mi tarih okumuyorsunuz?" diyerek tarihsel deprem kayıtlarına dikkat çekti ve halkı yanıltıcı iyimserliklerden uzak durmaları konusunda uyardı. 6.2 büyüklüğündeki son depremin "yaşandı bitti" şeklinde geçiştirilmesinin tehlikeli olduğunu vurgulayarak, zemin etkisinin ve ivme değerlerinin önemini açıkladı. 2023 depremlerinin 11 şiddetinde etkili olduğunu belirterek, 6.2'lik depremin ivme değerinin düşük olmasının yanıltıcı olabileceğini, zemin yapısının deprem dalgalarının etkisini artırabileceğini ve 2023 depremlerinde olduğu gibi yapıları zorlayıp hasar verdiğini ifade etti. "Depremin büyüklüğü etkilidir" söyleminin yanlış olduğunu, zemin koşullarının da büyük önem taşıdığını tekrarladı.
Kentsel dönüşümün 2012'de başlamasına rağmen yeterince hızlı ilerlemediğini, yıkılma riski taşıyan 300 bin civarında bina bulunduğunu, İstanbul'da 1 milyondan fazla konutun risk altında olduğunu ve bunların bir kısmının acilen yıkılması gerektiğini belirtti. Afetlerin en büyük sorunlarından birinin kaos olduğunu, 6.2 büyüklüğündeki depremde bile insanların sokaklarda toplanarak büyük bir alanı işgal ettiğini örnek gösterdi.
Artçı depremlerin süresiyle ilgili olarak, kırılmaya aday dört fay parçası olduğunu ve toplam uzunluğunun 120 km'yi geçtiğini, bu aktivitenin 2019'daki 5.8 büyüklüğündeki depremin olduğu bölgede gerçekleştiğini açıkladı. 4.3 büyüklüğündeki depremin Kumburgaz fayının en doğu ucunda olması nedeniyle yeni bir deprem serisinin başlama olasılığına dikkat çekti. Bu depremin artçıları izlenmeli ve küçük depremlerin doğuya doğru hareket edip etmediği kontrol edilmelidir. 4.3 büyüklüğündeki depremin yıkıcı olmaması nedeniyle normal sayılabileceğini ancak konumunun dikkat çekici olduğunu belirtti.
Maltepe örneğini vererek, sahil kesimlerindeki yüksek riskli bölgeleri haritalarla gösterdi, ancak bölgenin tamamının riskli olmadığını belirtti. Alçak katlı yapıların yüksek katlı binalara göre daha güvenli olduğunu, gökdelenlerin büyük depremlerde nasıl bir performans göstereceğinin bilinmediğini, Myanmar depreminde 1100 km uzaklıktaki Bangkok'ta 45 katlı bir binanın yıkılmasının bunun bir örneği olduğunu söyledi.
İstanbul nüfusunun en az 5 milyon azalması gerektiğini, bunu göçe zorlamaktan ziyade Anadolu'da cazip projelerle sağlamanın daha uygun olacağını belirtti. Şehir hayatının zorluklarına değinerek, trafik sorununa dikkat çekti.
İstanbul'un hangi ilçelerinin risk altında olduğuna dair açıklamalarında, şehrin merkezi ve Anadolu Yakası'nın nispeten daha güvenli olduğunu, Avrupa Yakası'nda Haliç'in kuzeyindeki bölgelerin, Başakşehir'in (kısmen) ve Sarıyer, Kağıthane, Eyüp gibi kuzey ilçelerinin daha sağlam zemine sahip olduğunu belirtti. Bağcılar, Zeytinburnu, Bakırköy ve Silivri gibi kıyı kesimlerinde ise zemin koşullarının daha zayıf olduğunu vurguladı. Dere yataklarının riskli alanlar olduğunu, sarı renkli zeminlerin (haritada) tehlikeli bölgeleri gösterdiğini, ancak sarı bölgedeki herkesin risk altında olduğu anlamına gelmediğini açıkladı.
Türkiye'nin hangi bölgelerinin güvenli olduğuna dair soruya ise, zemin koşullarının ve bina yapısının önemini vurgulayarak net bir cevap vermedi. Bodrum ve İzmir gibi deprem bölgesinde bulunan yerlerin bile uygun yapılaşma ile güvenli olabileceğini, güvenliğin zemin ve yapısal özelliklere bağlı olduğunu belirtti.
Cep telefonu sistemleriyle erken uyarı sistemlerine katılımını ifade ederken, bu sistemlerin amacının depremi önceden bildirmek değil, birkaç saniyelik bir zaman kazanarak önlem alma fırsatı sunmak olduğunu açıkladı. Merdivenlerin depremlerde en riskli alanlar olduğunu ve şokun evde atlatılması gerektiğini vurguladı.
Yeni bir deprem serisi olasılığı hakkında, 6.2 büyüklüğündeki depremden önceki stres dağılımını gösteren haritayı kullanarak açıklamalar yaptı. 1999 ve 1912 depremlerinin bölgeye stres yüklediğini, 6.2'lik depremin stres boşalmasına neden olduğunu ancak stres transferinin doğuya doğru Avcılar fayına doğru olduğunu ve bunun bir endişe kaynağı olduğunu belirtti. 4.3 büyüklüğündeki depremin Kumburgaz fayının ucunda oluşması nedeniyle olası bir deprem serisine işaret ettiğini ancak şu an için korkulacak bir durumun olmadığını ifade etti.
AFAD'ın resmi kurum olduğunu, Kandilli Rasathanesi'nin açıklamalarının da önemli olsa da resmi açıklamaların AFAD tarafından yapıldığını belirtti. Türkiye genelinde bin 200'ün üzerinde sismik ölçüm cihazı bulunduğunu ve Kandilli'nin tsunami izleme sorumluluğuna da sahip olduğunu ekledi.
Tsunami riskiyle ilgili olarak, geçmişte Marmara'da tsunamilerin yaşandığını, ancak okyanuslardaki kadar yüksek dalgaların beklenmediğini, 50'den fazla tsunami senaryosu üzerinde çalışıldığını ve simülasyonların tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Kıyıdan suların çekilmesinin tsunami habercisi olduğunu ve böyle durumlarda yükseğe çıkılması gerektiğini vurguladı.
Marmara Bölgesi'nin depreme hazırlık düzeyine ilişkin olarak, 2012 kentsel dönüşüm yasasından bahsetti, ancak çalışmaların yeterince hızlı ilerlemediğini, riskli binaların tahliye edilmesi gerektiğini belirtti. Dere yataklarının ve kıyı bölgelerinin riskli olduğunu, ancak aynı ilçenin yüksek kesimlerinde sağlam zeminlerin bulunabileceğini hatırlattı.
Son olarak, her gencin ilk yardım eğitimi alması gerektiğini, AFAD'da 1,5 milyon gönüllü bulunduğunu fakat gönüllü olmanın yetkinlik gerektirdiğini, sertifika alınmasının önemli olduğunu vurguladı. Marmara'nın deprem kaynağının sadece kuzey fay hattı olmadığını, güneydeki fayların ve Batı Anadolu'daki fayların da risk oluşturduğunu belirtti. 7 ve üzeri büyüklükte depremler üretebilecek birçok fayın varlığına dikkat çekerek depremin sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin sorunu olduğunu hatırlattı. 6.2'lik depremin Marmara'yı rahatlattığını düşünmenin iyimser bir senaryo olduğunu, kötümser senaryoyu göz önünde bulundurmanın daha doğru olacağını ancak panik havasına kapılmamak gerektiğini ve milli seferberlikle bu durumun üstesinden gelinebileceğini ifade etti. Büyük deprem olmayacağını düşünmenin iyimser bir senaryo olduğunu, depremin büyüklüğünün 7.4 değil de 7.2 olması arasında bile büyük farklar olduğunu ekledi.