Esad'ın İngiltere'deki dudak uçuklatan serveti ortaya çıktı
Eski Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Londra’daki banka hesabında 55 milyon poundun üzerinde para bulunuyor. Bu, ailesi ve müttefiklerinin İngiltere’deki toplam 163 milyon poundluk varlığının sadece bir parçası. İnsan hakları grupları bu servetin Suriy
Londra'daki bir banka hesabında 55 milyon pound (yaklaşık 2.4 milyar TL) üzerinde kişisel fonu bulunan Beşar Esad'ın servetinin boyutu, Suriye İç Savaşı'nın acımasızlığının ve uluslararası hukukun yetersizliğinin çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Bu rakam, Esad ailesi ve müttefiklerinin İngiltere bankalarındaki toplam 163 milyon poundluk (yaklaşık 7.2 milyar TL) varlığının sadece bir parçası. 2011 yılında, Suriye İç Savaşı'nın başlangıcında, Esad'ın Londra'daki HSBC hesabında yaklaşık 40 milyon pound olduğu mahkeme belgelerinde ortaya konmuştu. Bu fonlar, Esad rejimine uygulanan İngiltere yaptırımları kapsamında donduruldu, ancak mülkiyet Esad'da kaldığı için yıllık faiz kazancı elde etmeye devam etti, böylece servet sürekli olarak arttı.
Bu dondurulmuş varlıklar, sadece Esad'ın İngiltere'deki mali varlığının küçük bir kısmını temsil ediyor. İngiltere, Esad'ın amcası Rıfat Esad'a ait olan, Mayfair'deki 32.8 milyon dolarlık altı katlı lüks malikaneye de el koydu. Ancak bu, buz dağının sadece görünen kısmı. Esad'ın toplam servetinin, 200 ton altın, dünya çapında gayrimenkuller ve Ortadoğu'nun ötesine uzanan geniş bir iş ağı da dahil olmak üzere, 12.5 milyar pound (yaklaşık 55 milyar TL) değerinde olduğu tahmin ediliyor. Bu devasa servetin kaynağı, yıllarca süren yolsuzluk, keyfi uygulamalar ve Suriye halkının acı çekmesiyle bağlantılı olduğu yaygın bir kanaat mevcut.
Bu durum, İngiltere'de Esad'ın servetinin Suriye halkına iade edilmesi çağrılarına yol açtı. Muhafazakar Parti eski lideri Iain Duncan Smith ve eski Maliye Bakanı Yardımcısı John McDonnell gibi önde gelen siyasi figürler, İngiltere hükümetini, bu fonların dondurulmasının ötesinde, Suriye'deki rejim kurbanlarının rehabilitasyonuna ve tazminine yönelik aktif adımlar atmaya çağırdı. İnsan hakları örgütleri de benzer çağrılar yaparak, bu paranın Suriye halkının insani ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılması gerektiğini vurguladılar.
Syria Campaign adlı insan hakları grubundan Razan Rashidi'nin açıklamaları, bu durumun ahlaki boyutunu net bir şekilde ortaya koyuyor: "İngiltere bankalarındaki milyonlarca pound, Suriye halkına aittir. Bu bankalardaki paralar, binlerce hayatın pahasına biriktirildi. Bu fonlar, Suriye’deki insani krizleri çözmek için kullanılmalı." Redress adlı insan hakları grubu da, İngiltere hükümetinin bu fonları elinde tutmasının insanlık suçlarından kazanç sağlamak anlamına geleceğini belirtti.
Bu bağlamda, 2002 yılında İngiltere'de kabul edilen Suç Gelirleri Yasası, Esad'ın servetinin Suriye halkı için kullanılmasında önemli bir araç olabilir. Yasa, suçtan elde edilen gelirlerin devletleştirilmesini ve uygun şekilde dağıtılmasını kapsıyor. Ancak bu yasanın etkin bir şekilde uygulanması için siyasi irade ve hukuki süreçlerin etkili bir şekilde işletilmesi gerekiyor. Esad'ın servetine el konulması ve Suriye halkına iadesi, uluslararası hukukun üstünlüğünün ve adaletin sağlanması için kritik bir adımdır. Bu durum aynı zamanda, uluslararası toplumun, otoriter rejimlerin yolsuzluğuna ve insan hakları ihlallerine karşı daha güçlü ve etkili bir şekilde mücadele etmesinin gerekliliğini vurguluyor. Sadece dondurulması yeterli değil, bu servetin Suriye halkının yaralarını sarmak için kullanılması, uzun süredir devam eden adalet arayışında önemli bir adım olacaktır. Bu, sadece bir mali mesele değil, aynı zamanda uluslararası adalet ve hesap verebilirliğin geleceği için de bir sınavdır.
Bu dondurulmuş varlıklar, sadece Esad'ın İngiltere'deki mali varlığının küçük bir kısmını temsil ediyor. İngiltere, Esad'ın amcası Rıfat Esad'a ait olan, Mayfair'deki 32.8 milyon dolarlık altı katlı lüks malikaneye de el koydu. Ancak bu, buz dağının sadece görünen kısmı. Esad'ın toplam servetinin, 200 ton altın, dünya çapında gayrimenkuller ve Ortadoğu'nun ötesine uzanan geniş bir iş ağı da dahil olmak üzere, 12.5 milyar pound (yaklaşık 55 milyar TL) değerinde olduğu tahmin ediliyor. Bu devasa servetin kaynağı, yıllarca süren yolsuzluk, keyfi uygulamalar ve Suriye halkının acı çekmesiyle bağlantılı olduğu yaygın bir kanaat mevcut.
Bu durum, İngiltere'de Esad'ın servetinin Suriye halkına iade edilmesi çağrılarına yol açtı. Muhafazakar Parti eski lideri Iain Duncan Smith ve eski Maliye Bakanı Yardımcısı John McDonnell gibi önde gelen siyasi figürler, İngiltere hükümetini, bu fonların dondurulmasının ötesinde, Suriye'deki rejim kurbanlarının rehabilitasyonuna ve tazminine yönelik aktif adımlar atmaya çağırdı. İnsan hakları örgütleri de benzer çağrılar yaparak, bu paranın Suriye halkının insani ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılması gerektiğini vurguladılar.
Syria Campaign adlı insan hakları grubundan Razan Rashidi'nin açıklamaları, bu durumun ahlaki boyutunu net bir şekilde ortaya koyuyor: "İngiltere bankalarındaki milyonlarca pound, Suriye halkına aittir. Bu bankalardaki paralar, binlerce hayatın pahasına biriktirildi. Bu fonlar, Suriye’deki insani krizleri çözmek için kullanılmalı." Redress adlı insan hakları grubu da, İngiltere hükümetinin bu fonları elinde tutmasının insanlık suçlarından kazanç sağlamak anlamına geleceğini belirtti.
Bu bağlamda, 2002 yılında İngiltere'de kabul edilen Suç Gelirleri Yasası, Esad'ın servetinin Suriye halkı için kullanılmasında önemli bir araç olabilir. Yasa, suçtan elde edilen gelirlerin devletleştirilmesini ve uygun şekilde dağıtılmasını kapsıyor. Ancak bu yasanın etkin bir şekilde uygulanması için siyasi irade ve hukuki süreçlerin etkili bir şekilde işletilmesi gerekiyor. Esad'ın servetine el konulması ve Suriye halkına iadesi, uluslararası hukukun üstünlüğünün ve adaletin sağlanması için kritik bir adımdır. Bu durum aynı zamanda, uluslararası toplumun, otoriter rejimlerin yolsuzluğuna ve insan hakları ihlallerine karşı daha güçlü ve etkili bir şekilde mücadele etmesinin gerekliliğini vurguluyor. Sadece dondurulması yeterli değil, bu servetin Suriye halkının yaralarını sarmak için kullanılması, uzun süredir devam eden adalet arayışında önemli bir adım olacaktır. Bu, sadece bir mali mesele değil, aynı zamanda uluslararası adalet ve hesap verebilirliğin geleceği için de bir sınavdır.