Kamala Harris'in muhtemel başkanlığı Amerikan dış politikasını nasıl etkileyebilir?
Biden'ın çekilmesinin ardından, başkan adaylığı için yeterli sayıda Demokrat Partili delegenin desteğini arkasına alan Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in uluslararası meselelerdeki sicilini ve dış politikadaki duruşunu inceledik.
Kamala Harris'in muhtemel başkanlığı, Amerika Birleşik Devletleri'nin dış politikasında önemli değişikliklere yol açabilir. Harris, şu anda devam eden Rusya'nın Ukrayna'yı işgali konusunda mevcut yönetimin tutumunu büyük ölçüde benimsedi ve Ukrayna'ya verilen askeri ve insani yardımı destekledi. Başkan olarak, büyük olasılıkla Avrupa müttefikleri ile yakın bir iş birliği içinde olacak ve Rusya'ya karşı güçlü bir duruş sergileyecektir.
NATO konusunda Harris, ABD'nin ittifak içindeki taahhütlerine sıkı sıkıya bağlı kalacağını ve üye ülkelerin savunma harcamalarını artırma çağrısında bulunarak, ittifakın korunmasına öncelik vereceğini göstermiştir. Ayrıca, İsrail'in kendini savunma hakkını desteklerken, İsrail-Filistin çatışmasında masum sivillerin korunmasına da vurgu yapmıştır. Göç konusunda, özellikle Orta Amerika'dan gelen göçü azaltmaya odaklanmış ve Meksika sınırına yapılan ziyaretlerle bu konuya dikkat çekmiştir.
Harris, Çin'i Güney Çin Denizi'ndeki anlaşmazlıklarda zorbalıkla suçlamış ve bölgedeki nüfuzunu dengelemek için Güney Kore gibi müttefiklerle iş birliğine gitmiştir. Asya'da, Trump'ın aksine, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile görüşmek yerine, geleneksel müttefiklere destek vermiştir.
Afrika ve Orta Doğu'da Harris, ABD'nin bu bölgelerdeki varlığını artırmaya ve Çin ile Rusya'nın etkisini dengelemeye yönelik çabaların bir parçası olarak, bu bölgelere ziyaretlerde bulunmuştur. Suudi Arabistan'a karşı eleştirel bir tutum takınmış ve Yemen'deki faaliyetleri nedeniyle silah satışının kısıtlanmasını desteklemiştir. Ayrıca, Türkiye ve Ermenistan arasındaki 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımlamıştır.
İnsan hakları konusunda Harris, Tahran'ın nükleer programını kısıtlamak için imzalanan anlaşmayı desteklemiş ve Trump döneminde öldürülen İranlı general Kasım Süleymani'nin öldürülmesini kınamıştır. Genel olarak, Kamala Harris'in dış politika yaklaşımı, güçlü müttefik ilişkileri, insan hakları vurgusu ve küresel güç mücadelelerinde daha proaktif bir rol almaya odaklanmaktadır.
NATO konusunda Harris, ABD'nin ittifak içindeki taahhütlerine sıkı sıkıya bağlı kalacağını ve üye ülkelerin savunma harcamalarını artırma çağrısında bulunarak, ittifakın korunmasına öncelik vereceğini göstermiştir. Ayrıca, İsrail'in kendini savunma hakkını desteklerken, İsrail-Filistin çatışmasında masum sivillerin korunmasına da vurgu yapmıştır. Göç konusunda, özellikle Orta Amerika'dan gelen göçü azaltmaya odaklanmış ve Meksika sınırına yapılan ziyaretlerle bu konuya dikkat çekmiştir.
Harris, Çin'i Güney Çin Denizi'ndeki anlaşmazlıklarda zorbalıkla suçlamış ve bölgedeki nüfuzunu dengelemek için Güney Kore gibi müttefiklerle iş birliğine gitmiştir. Asya'da, Trump'ın aksine, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile görüşmek yerine, geleneksel müttefiklere destek vermiştir.
Afrika ve Orta Doğu'da Harris, ABD'nin bu bölgelerdeki varlığını artırmaya ve Çin ile Rusya'nın etkisini dengelemeye yönelik çabaların bir parçası olarak, bu bölgelere ziyaretlerde bulunmuştur. Suudi Arabistan'a karşı eleştirel bir tutum takınmış ve Yemen'deki faaliyetleri nedeniyle silah satışının kısıtlanmasını desteklemiştir. Ayrıca, Türkiye ve Ermenistan arasındaki 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımlamıştır.
İnsan hakları konusunda Harris, Tahran'ın nükleer programını kısıtlamak için imzalanan anlaşmayı desteklemiş ve Trump döneminde öldürülen İranlı general Kasım Süleymani'nin öldürülmesini kınamıştır. Genel olarak, Kamala Harris'in dış politika yaklaşımı, güçlü müttefik ilişkileri, insan hakları vurgusu ve küresel güç mücadelelerinde daha proaktif bir rol almaya odaklanmaktadır.