Muğla’nın iki bölgesinde orman yangını
Muğla'nın Ortaca ve Dalaman ilçesinde çıkan orman yangınlarına müdahale ediliyor
Dumanlar gökyüzünü kaplamıştı. Güneş bile zorlukla görünüyordu, sanki kızgın bir alev topuna dönüşmüştü. Rüzgar, alevleri adeta bir canavar gibi besliyordu, her an daha da büyüyerek, yeni alanlara doğru ilerliyordu. Yolun kenarında, ağzı açık, gözleri dehşet içinde kalan insanlar vardı. Son kalan evlerini, mallarını, hatıralarını kurtarmaya çalışıyorlardı. İnsanlar, hayatlarının en büyük felaketiyle karşı karşıyaydı.
İhbar üzerine bölgeye arazözler, itfaiye ekipleri ve yüzlerce yangın söndürme işçisi sevk edilmişti. Siren sesleri, çığlıklar, kürek ve balta sesleri birleşerek ürkütücü bir senfoni oluşturuyordu. Alevlerin ortasında, kahramanlar gibi çalışan itfaiye erleri, her an canlarını tehlikeye atarak, alevlerle mücadele ediyorlardı. Arazözler, suyu devasa hortumlardan püskürterek, alevleri bastırmaya çalışıyorlardı.
Kentte etkili olan rüzgar, yangın söndürme çalışmalarını daha da zorlaştırıyordu. Alevler, önlenemez bir hızla yayılıyordu, her an yeni evleri, iş yerlerini, ormanları yutuyordu. Kendi evlerini kurtarmak için canla başla çalışan insanlar, bir yandan da itfaiye erlerine yardım ediyordu. Çocuklar, kovalarla su taşıyor, yaşlılar, yangından etkilenenlere yiyecek ve su sağlıyordu.
Bu felaket karşısında, insanlarda dayanışma ruhu filizlenmişti. Herkes, bir şekilde bu yangınla mücadele etmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu. Alevlere karşı verilen bu amansız mücadele, günlerce sürdü. Geceleri bile, alevlerin korkunç gölgesi altında, itfaiye erleri ve gönüllüler yorulmadan çalışmaya devam etti.
Sonunda, büyük bir özverinin ve fedakarlığın sonucunda, yangın kontrol altına alındı. Yıkılan evler, kül olan ormanlar ve kaybedilen canlar, bu felaketin derin izlerini taşıyordu. Fakat insanların dayanışma ve umut dolu ruhu, alevlerin söndüğü yerde yeniden filizlendi. Her şeyden önce, hayatın devam edeceğini, yeniden inşa edeceklerini biliyorlardı. Bu yangın, onları daha güçlü, daha birleşik yapmıştı.
İhbar üzerine bölgeye arazözler, itfaiye ekipleri ve yüzlerce yangın söndürme işçisi sevk edilmişti. Siren sesleri, çığlıklar, kürek ve balta sesleri birleşerek ürkütücü bir senfoni oluşturuyordu. Alevlerin ortasında, kahramanlar gibi çalışan itfaiye erleri, her an canlarını tehlikeye atarak, alevlerle mücadele ediyorlardı. Arazözler, suyu devasa hortumlardan püskürterek, alevleri bastırmaya çalışıyorlardı.
Kentte etkili olan rüzgar, yangın söndürme çalışmalarını daha da zorlaştırıyordu. Alevler, önlenemez bir hızla yayılıyordu, her an yeni evleri, iş yerlerini, ormanları yutuyordu. Kendi evlerini kurtarmak için canla başla çalışan insanlar, bir yandan da itfaiye erlerine yardım ediyordu. Çocuklar, kovalarla su taşıyor, yaşlılar, yangından etkilenenlere yiyecek ve su sağlıyordu.
Bu felaket karşısında, insanlarda dayanışma ruhu filizlenmişti. Herkes, bir şekilde bu yangınla mücadele etmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu. Alevlere karşı verilen bu amansız mücadele, günlerce sürdü. Geceleri bile, alevlerin korkunç gölgesi altında, itfaiye erleri ve gönüllüler yorulmadan çalışmaya devam etti.
Sonunda, büyük bir özverinin ve fedakarlığın sonucunda, yangın kontrol altına alındı. Yıkılan evler, kül olan ormanlar ve kaybedilen canlar, bu felaketin derin izlerini taşıyordu. Fakat insanların dayanışma ve umut dolu ruhu, alevlerin söndüğü yerde yeniden filizlendi. Her şeyden önce, hayatın devam edeceğini, yeniden inşa edeceklerini biliyorlardı. Bu yangın, onları daha güçlü, daha birleşik yapmıştı.